EREĞLİ
23. Dönem CHP parti Meclisi Üyesi Buket Müftüoğlu, Biz Mustafa Kemal’in Altı Oku ve Kemalizmini doğru yaşatamazsak karşımıza; en altı, Atatürk’ün çok karşı çıktığı ‘Turancı’, ortası ‘Atatürkçü’, üstü ‘Washington soslu’ bir parti çıkar” dedi.
Müftüoğlu, Zonguldak’ın Ereğli İlçesinde ziyaret ettiği Hakimiyet Yayın Grubu sahibi Fikri Kapan’ı sorularını yanıtladı.
Kapan’ın, geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen CHP Kurultayı’ndaki izlenimlerini sorduğu Müftüoğlu, şunları söyledi:
HEYECANSIZ KURULTAY YAŞADIK
“CHP Kurultayı’na, ülkenin Körfez’de en kritik savaş halinde aslında gerçekleştirdi. O yüzden zaman zaman basında yeterince yer almadığına dair serzenişler olsa da bence, Milli mutabakat halinde bulunduğumuz bir süreçte normal olarak görüyorum. Gerçekten heyecansız bir kurutlaş yaşadık. Bunu iki sebebi var: özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünden sonra (CHP yalovu Milletvekili) Muharrem İnce haricinde bir adayın çıkmaya cesaret edememesi, ikincisi de; o kadar hızlı değişen bir rejim süreci içerisindeyiz ki, bu Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun değişmesi, yargı sisteminin değişmesi, Ülkenin OHAL ile yönetiliyor oluşu ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde bir Cumhuriyetin Meclisinin yönetiliyor oluşu, aslında politikacıları, siyasetçileri, ülkeyi yönetecek olan insanları serseme çevirmiş durumda. Yani insanlar değişen bu rejim sistemini ve ülkede uygulanmayan yargı bağımsızlığını, basın özgürlüğünün kısıtlanmasının altında bir de bunun üzerine ekonomik sıkıntıların bünyesinde, insanlar aslında kendi dertleriyle boğuşuyorlar.”
EHİL İSİMLER BİR ARAYA GELSEYDİ!
Müftüoğlu, Kapan’ın, “Bir CHP üyesi ve geçmişte PM üyeliği yapmış biri olarak Kurultay’dan ne beklerdiniz?” sorusunu işe şöyle yanıtladı:
“Burada eski genel başkan yardımcılarımızdan Yılmaz Ateş’in çok doğru bir girişimi oldu. Sayın Ateş’in, Sayın Genel Başkan’a gönderdiği mektupta; tüzüğümüz gereği onur kurulunun toplanması, partinin, ülkenin bölgenin gidişatına dair geçmişte emek vermiş ehil isimlerin bir araya gelip güç birliği yapması gerekir gibi bir önerisi olmuştu. Ancak Kemal Bey bu öneriye yanıt vermedi. Buna yanıt vermiş olsaydı, bu partide merkez yürütme kurulunda, parti meclisinde, görev almış, iktidar ortağı olunduğu dönemlerde bakanlık yapmış, konusunda ehil isimlerin bir araya gelip partinin rotası, çizgisiyle ilgili bir fikir, güç birliği, beyin fırtınası yapma şansı olurdu.
'KORKU İMPARATORLUĞUNU YIKTIK!’
Çünkü, bakın bugün Kemal Bey göreve ilk geldiğinde biz çarşaf ve blok liste tartışmaları yaşadık. ‘Korku imparatorluğunu yıkıyoruz’ dedi. O dönemler genel merkezdeydim. Eski Mersin Milletvekilimiz İsa Gök, ve Gürsel Tekin birliktelerdi. Önder Sav görevi terk etmek zorunda bırakıldı. İsa kardeş ve Gürsel başkan bana sarılıp ‘Sav’ın korku imparatorluğunu yıktık’ diyerek kutlama yaptılar. O gün korku imparatorluğunu yıktık diyen ve Deniz Bey’in (Baykal) blok listeyle kurultaya girmesini eleştirirken kadrolar bugün çarşaf liste ile demokrasi şöleni adını verdiğimiz ama içeriğinde birçok handikapları bire bir yaşadığımız seçimler geçirdik.
ÇARŞAF LİSTE YAPABİLİRSİNİZ AMA ..!
Şimdi siz çarşaf liste yapabilirsiniz ama anahtar liste öne sürüyorsanız, o zaman blok liste ile çarşaf liste arasında ne fark kaldığını ben anlamıyorum. Ben siyasete hep böyle çocuk kalbi ve saf ve duru bakarak yorumlar yapıyorum, zaman zaman bu yanlış anlaşılıyor. Ama süreç içerisinde gerçekten doğruları savunuyorsanız ise karşınızdaki insanlar da yanınıza geliyorlar. O yüzden hiçbir çekincem olmadan bu ayrımı da söyleyeceğim; eğer çarşaf liste ile bir seçime giriliyorsa genel merkezin bir blok listesi çıkmamalı.
Yani biz sayın genel başkanın 52 isimden 7 tanesini delebilmek için mi bu curcunayı, keşmekeşi yaşıyoruz. Yada siz bir genel başkan seçiyorsanız, o genel başkan kendi çalışma arkadaşlarını seçemediği bir ekiple mi o insandan başarı bekleyeceksiniz.
‘DEDİĞİM ÇIKTI’ DİYE SAVUNMUYORUM
Ben salonun nabzını tutuyorum. ‘Oh… ne güzel işte, yıllardır bunu savunuyorum, dediğimde çıktı’ sevinciyle bunu söylemiyorum. Salondakiler, çarşaf listenin zorluğundan, çirkinliğinden, insanların düşürdüğü sıkıntılarından bahsediyordu. Nitekim, kurultayı da bir sürü arkasında CHP’yi hiç yakışmayacak tanımlamalarla bitirdik.”
İNCE'YE OY VERMEZDİM!
Müftüoğlu, yöneltilen “Kurultay’ın iyi gördüğünüz bir tarafı var mı?” sorunu da şu şekilde yanıtladı:
“Kurultayın iyi gördüğüm tarafı tabi ki var Muharrem İnce’nin konuşması çok güzeldi. İl seçimlerimizde kurultay delegesi olarak seçilmiş olsaydım ve bana kişisel olarak; ‘Kılıçdaroğlu yerine İnce genel başkan olmalı mı?’ sorusunu yöneltseydiniz, -yakın tanıdığım için- İnce’ye oy vermezdim. Ama İnce’nin Kurultay salonundaki konuşması, örgüt tabanından gelen CHP’lileri kalbinden vurucu bir konuşmaydı.
Yani Kurultayın en güzel tarafı bu gerçekleri tartışılabilir hale getirmesiydi. Ancak kurultayda CHP delegesinin üzerine atılan suçlamayı da asla kabul etmiyorum. Yani 1088 imza verip, 790 oy vermek yada 167 imzanın 49’unu şaibeli görüp, 447 oy alması, delegenin çok çirkin, kendini bilmez bir davranışı gibi değerlendirildi.
CHP DELEGESİ, TÜRK MİLLETİNİN BAĞRINDAN…
Aslında delege yüz yüze baktığı, partisinden olan iki aday için de, ‘ senin genel başkanlığa aday olma ihtimalini görüyorum’ dedi ve bu imzayı verdi. Ama salondaki konuşmasında ve yapacaklarında bu iki adayın da hedeflerini ancak kurultay salonunda iyice değerlendirebilirdi. Çünkü genel başkan adaylığı konuşmaları, delegenin oylarını yönlendirecek bir sebeple yapılır. Delegenin, tek tarafa imza verme zorunluluğunu, bence tüzükte oynanması gereken bir durumdur.
CHP Delegesi türk Milletinin bağrından kopmuştur. Bugün Güneydoğu Anadolu’ndan Marmara’dan Ege ve Karadeniz’e kadar CHP delegesi Türk Milletinin özüdür. CHP delegesine yapılan her türlü hakareti, şahıslar ve insanlar kendilerine yapıyor demektir.
CHP-SP BENZETMESİ
Genel başkan adaylığı için uygulanan yüzde 10 barajını da doğru bulmuyorum. CHP olarak Meclis’te yüzde 10 barajına karşı siyaset yapıyoruz. Ben de yıllarca bu baraj kalksın diyorum. İdeolojileri benimle aynı olmasa da, bana göre hala Milli görüşü savunan Saadet Partisi’nin (SP) çok düzgün politikaları var. Benimle aynı durdukları yerler var. Çünkü Misak-ı Milli sınırları içerisinde, davaya ‘Milli’ baktıkları yerler kökü Kuvayi Milliye’ye dayanan bozulmamış, genetiği ile oynanmamış CHP ile aynı. Dolayısıyla ben o insanların Meclis’te olmasını istiyorum. Ama yüzde 10 barajı yüzünden bu kadar güzel insanın oyları maalesef AKP’ye gidiyor.
Dolayısıyla Meclis’te yüzde 10 barajı ile ilgili köklü ve güçlü mücadele verirken, neden kendi partimizde genel başkanlık yarışında aynı şeyi bir partilimize yaşatalım. Elbette tamamen kalksın demiyorum, o zaman da genel başkan enflasyonu yaşanabilir ancak, baraj yüzde 3 gibi daha aşağılara çekilmeli.”
KEMALİST VE ALTI OK…
Kapan’ın, “Bundan sonraki CHP içinde ve dışında ne olur?’ şeklindeki son sorusu ise CHP 23. Dönem parti Meclisi Üyesi Buket Müftüoğlu tarafından oldukça ilginç bir benzetme ile yanıtlandı:
Müftüoğlu, İYİ Parti ve Genel Başkanı Meral Akşener’i de kastederek, şunları söyledi:
“Şimdi şu kesin; İster siyaseti acı tecrübelerle tadarak ilerleyelim, ister yüksek heyecan yaratarak… Ama bu topraklarda ‘Kemalist Yol’dan başka, ‘Altı Ok’tan başka çıkış yöntemimiz yok. Bir dahi lider var; Mustafa Kemal… Bugün onun ortaya koyduğu yarı karma ekonomi, inanç özgürlüğü, etnisitenin olmadığı bir siyaset arenası haricinde Türkiye’nin çıkış noktası yok. CHP’nin, Kemalist ilkelere geri döndüğü politikalarını Mustafa Kemal’in ‘yenilemez, devrimci, Altı Ok ilkesi’ne geri getirdiği zeminin dışında kurtuluşu ok.
KARŞIMIZA WASHİNGTON SOSLU PARTİ ÇIKAR!
Biz Mustafa Kemal’in Altı Oku ve Kemalizmini doğru yaşatamazsak karşımıza; en altı, Atatürk’ün çok karşı çıktığı ‘Turancı’, ortası ‘Atatürkçü’, üstü ‘Washington soslu’ bir parti çıkar. Adını iyi mi, güzel mi, sevgi mi koyar, orayı bilemem. Ama karşımıza Meral Hanım’ın çıkardığı portre; altı ‘Turancı’, ortası ‘Atatürkçü’, üstü ‘Washington soslu’ bir parti. Eğer CHP Kemalist ilkelere sahip çıkmazsa, maalesef siyasette bu tip partiler çıkacaktır.”