(Hakimiyet Gazetesi'nin resmi internet sitesidir)

UZUN MEHMET’İ İKİ KEZ ÖLDÜRMEK

Recep ÇETİN

Önceki yazımızda “1936’da Zonguldak’a gelmemiştir” şeklinde yazılan bir yazıya cevap aramıştık. Başbakan İsmet İnönü’nün Zonguldak gezilerini İnönü Vakfı’nın internet sitesi üzerindeki bilgiler ile gündeme almıştık. 3 Nisan 1937’de açılışı yapılan KARDEMİR’in törenine katılan Başbakan İnönü’nün haber yazısını ve başkaca günlerde Zonguldak’a gelen İnönü’nün birkaç haber yazısını paylaşmıştık. İnönü’nün Karabük’teki 3 Nisan 1937 açılış konuşması sonrasında, “5 Nisan 1937’deki Ereğli Bez Fabrikası açılışı” dikkatimizi çekmişti. Hatta bir Üniversite hocamızı da aramış “hocam 3 Nisan’da Karabük’te olan Başbakan İnönü’nün 5 Nisan’da Konya’da olması hakkında ne düşünürsünüz” demiştim, “o yılları düşünürsek Konya da muhtemel ama sanki Kdz Ereğli mantığa daha yakın gibi duruyor” şeklinde bir cevap almıştım.
Ereğlili olmamız hasebiyle, 1600’lü yıllarda yazılan Cihannüma’daki “Bir pak (temiz) ahalisi olub, eyü (iyi) metaların bez ve kereste ve meyvedir” ifadelerini de hatırlayanca ve Ereğli tarihindeki ketencilik (elpek bezi) gibi tarihi unsurları da hatırlayınca, açıkçası “acaba bu Ereğli, Kdz Ereğli mi” diye düşündük. ‘Küçük de olsa bir atölye açılmış mıdır acaba’ diye düşündük. Yanıldık. Konya-Ereğli’nin dokuma fabrikası hakkındaki (1934 temel atma) bilgilerini anımsamamıza rağmen, İnönü’nün 1937’deki “Ereğli Bez Fabrikasının Açılışı” haberi dikkatimizi çekti. O haberi de İnönü’nün bölgemizdeki 6 gezi-etkinlik faaliyeti içine hataen koymuş olduk. Aslında “o haberin altına bu Ereğli, Kdz Ereğli olmaya da bilir” ifadesini de eklemiş olmamıza rağmen, birileri büyük bir (ısmarlama) sevinç yaşadılar. Kendilerine, iki cihan sevinci-saadeti dilerim. Hadi hayırlısı..
O yazıdaki NOTumuz şuydu: “Ereğli’nin hangi Ereğli olduğuna dair bir ifade belirtilmemiş ama Başbakan İnönü 3 Nisan 1937’de Karabük’te açılışlarda bulunmuş ve sonrasında Kdz Ereğli üzerinden gitmiştir diye düşünmek olasıdır”. Yani aslında “Ereğli”nin Kdz Ereğli olduğunu bile belirtmedik. Hatta bu Ereğli’nin hangi Ereğli olduğunu zaten oraya koyduğumuz (o an temin edemediğimiz) şu kaynaktan da çıkarılması mümkün idi: “[173] AT, Sayı: 41, 1-30 Nisan 1937, sf. 28 ... 5 Nisan 1937”.
Amaç “üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” olunca, ne yapabilirsiniz ki?. Yani bu duruma biz de imkan hazırlamış olduk!. Ama üzümden bahsedince “üzümün çöpü, armutun sapı” dediler ve sonrasında ‘vitaminden faydalanmak güzel de e bunun çöpü-sapı vaar’ deyip atıverdiler .!
Yazılarımı okuduğunu belirten, adının anlamında olduğu gibi “sabırlı” gazeteci Sabriye Aşır’a, hassasiyeti için ne kadar teşekkür etsek azdır. Sayın Aşır’ın son cümlesinde olan “Bugün yurtsever ve hakikate bağlı tarihçiler, zaman içinde yorumlara-yanlışlıklara göre değiştirilmiş Cumhuriyet dönemi ve öncesine dair gerçekleri toplumla paylaşmak ve düzeltmek için çırpınıp duruyor-20.01.2016” ifadeleri ne kadar sabırlı olunduğunun ifadesi olsa gerek..
BÜTÜN DÜNYA’daki yazıları dışında şahsen kendisini tanımadığım (ve bu ifadeleri kendisinin yazdığına da inanmadığım) (yazılarıma ilgisi olacağını hiç sanmadığım ama yazılarımı takip ettiğini belirttiği için teşekkür ettiğim) Sayın Aşır’ın, Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanının (Uzun Mehmet için) yazdığı şu ifadelere, aynı sabrı ve aynı hassasiyeti ne kadar göster(meye)eceğini de doğrusu merak ederim:

G.ÖZÇAKIR: “Amacım sahte kahramanları, halka sunulan masalları ortaya çıkarmak” “şunu söyleyeyim Uzun Mehmet; Fehmi İmer, Sina Çıladır ve Tahir KARAUĞUZ tarafından Zonguldak Halkevi tarafından masa başında oluşturulan Osmanlı saltanatını kötülemek yeni bir Türk devleti vatandaşı modeli oluşturmak için kullanılan bir idoldür” , “Madem ki Ereğli’yi biliyorsunuz Kestaneci köyünden Köseağzına niye gitsin bu adam-Tarih 25 Aralık 2008”.

Fakat Özçakır’ın bu ifadelerine bir Uzun Mehmet torunu, hemen şu yorumla cevap vermişti:
“yazıklar olsun senin gibi tarih uzmanına. senin, saçmalıklarla dolu yazına bakılırsa; benim ve akrabalarımın hiç yaşamıyor olması gerekir. ben kdz. ereğli'nin yerlisiyim ve o yalanladığın UZUN MEHMET'in soyundanım. nerelisin; neye hizmet ederek bu yazıyı yazdın bilmiyorum ama; keşke eski belgeleri araştırdığın kadar ereğli halkı içinden de araştırma yapsaydın. tabiiki siz aydın araştırmacılarımız halkın içine pek karışmazsınız.
YAZIKLAR OLSUN SİZE-21 Aralık 2008”..(Yorumlar aynen böyleydi ama 8 Kasım 2014’te sil(in)di.)

Bu aileyi bu kadar kızdırmaya kimin hakkı var. Benim 2014 yılında Belediye Nikah Salonunda verdiğim konferansta (yaşlı kadın Emine Uyucu abla, ‘bizi neden yok sayıyorlar’ diyerek ağlamıştı). O Uzun Mehmet ailesini “bizi neden yok sayıyorlar” dedirterek -tir tir titreterek- ağlatmaya kimin hakkı var?”.

Evet; UZUN MEHMET’İ İKİ KEZ ÖLDÜRMEYE KİMİN HAKKI VAR?.

Yukarıdaki ifadeler “gerçekleri toplumla paylaşmak için çırpınan” bir tarihçiye mi ait sizce?. Ya da yaşadığı toplumun içinden çıkan kahramanlara ve topluma kafa tutan bir zihniyete mi ait bu sözler?. Yoksa bir “akıllı cesareti” mi bu sözler? Halkevi’nin ve Cumhuriyet’in bilim adamlarının ortaya koyduğu tarihi gerçeklikleri, bugüne kadar adeta ayağa düşürerek ‘sakız gibi çiğneyenler’ mi “gerçekleri toplumla paylaşmak için çırpınan”lar?..
***
EYÜP BEKTAŞ’IN TEPKİSİ: Gazeteci Eyüp Bektaş ağabeyin şu ifadelerini de yazmalıyım: “Anlamakta zorluk çektiğim bu durumun, Kestaneci mahalle sakinlerini nasıl incittiğini bilenlerdenim. Uzun Mehmet’in kömürü keşfetmesiyle ilgili gerçekleri maniple edenlere karşı Kdz. Ereğli Tarih Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği yönetimin ses çıkarmaması elbette dikkatlerden kaçmıyor”. “Sözlü olarak istediğim bu talebime yönetim kurulu toplantısından sonra yanıt vereceğini söyleyen Sevgili Başkanları Gürdal Özçakır artık susmamalı ve konuşmalıdır”. “Ülkemizin ilk madenci şehidi Uzun Mehmet ile ilgili “efsanedir” eleştirileri öncelikle Belediye ve adı Kdz. Ereğli ‘Tarih’ Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği’nin yanıt vermesini bekleyenlerdenim”. “Kdz. Ereğli Tarih, Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği’nin Başkanı Gürdal Özçakır’a başvurdum ve dernek başkanı olarak görüşlerini istedim. Sayın Özçakır bu konuda bir görüş belirtebilmek için yönetim kurulunu toplayacağını söyledi”.

Bunları yazan Sayın Bektaş, 16 Nisan 2015’te de şunları yazmaya mecbur bırakılmış gibiydi: “Şu sözü ısrarla altını çize çize yazmaya devam edeceğim. Her kim ki kendini Ereğlili olarak ifade ediyor ve sonra çıkıp da “Uzun Mehmet efsanedir” diye safsatalar yayıyor, inanın şizofreniktir. Hastadır. Daha ötesi Ereğli düşmanıdır. Hiçbir kentte, o kentli olup da kentinin aleyhinde ötüp duran olmaz. Öttürmezler çünkü. Uzun Mehmet’in kazmasını çalan hırsızın da Ereğlili olduğunu sanmıyorum. Kesin çakmadır. Cahildir. O da bir şizofrendir”.. “Ortaya attığınız ve “buharlı gemi yoktu” gibi savlarla beslemeye çalıştığınız hayali iddiaların bugün yayımladığımız belgeler ile de çöktüğüne inanmıyorsanız, şu şizofren durumunuzu bir düşünüp de çaresine baksanız”. Evet, Sayın Bektaş bunları yazmaya (maalesef) mecbur kalmış gibiydi.

MUHTARLARIN TEPKİSİ: Hatta Uzun Mehmet’e yönelik olumsuz iddialar Kestaneci’nin ve Balı’nın eski ve yeni muhtarlarını kızdırmış ve basında haberleri yayınlanmıştı. O haberlerden birinde şu ifadeler vardı: “Uzun Mehmet’in köyü Kestaneci’nin eski muhtarlarından Mehmet Ali Altay, (8 Kasım 2014’te) “Uzun Mehmet’in taşkömürünü bulmadığını söyleyenler, O’nu öldürenlerdir” şeklinde beyanlar vermeye itildi.

Yazılan bu ifadeler sonrasında şimdi soruyoruz; bu Ereğlili insanları bu kadar huzursuz etmeye kimin hakkı var?.
***
ÖZÇAKIR: "DEFALARCA UYARDIM" Ereğli’nin en önemli değeri olan “kömür kaşifi” için “Uzun Mehmet masaldır” diyen Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanı, şahsımıza atfen “Biraz kibir biraz cahil cesareti” diye yazmış facebook’ta, yazısının devamında “bu uyarıları defalarca yaptım, beni tekelcilikle kıskançlıkla suçladı” şeklinde yazmış. Zaten yazdığı ifadeler içinde, “Ereğli’nin tarihini ben bilirim, yanlış yapanları ben uyarırım” kibri-mesajı da anlaşılmıyor mu?. Ne diyeyim ki, “Sayın Başkan, uyarılarınız size kalsın, yeter artık gölge etmeyin lütfen”. Yeter ki sizde “hatlar karışmasın!!”.

Şunu da diyeyim; Sayın Başkanın “sinirleri kopmuş ifadeleri” tedavi edilmeli. Biz zaten kendisinin saldırgan üslubuna her daim alıştık. Daha önce de bu şekilde (birkaç kez) ifadeler kullanmıştı. Bırakın bize kullanmasını, 80 yaşındaki Ereğli’nin tanınan siması Turgut Kaçmaz’a bile kullanmıştı, hatta o ağabeyi yalancılıkla itham etmişti. Bu medyaya bile yansımıştı. Bırakın bizi (şimdilik belirtmeyeceğim) devletin üst düzey kişilerine de aynı üslup(suzluk) ile ifadeler sarf etmişti. Bu hiddeti bu şiddeti anlamış değilim ama sadece ‘bir dostunun, sinirleri giderici yöntemler önermesinin yerinde olacağını’ düşünürüm. Çünkü Sayın Başkan gibi “okuyan-soruşturan-araştıran insanlara bu kentin gerçekten ihtiyacı var”. Var da “keskin sirkenin, sadece kendi küpüne zarar vereceğini ve ateş olan insanın sadece cürmü kadar yeri yakabileceğini” bilerek tabii.

***
TARİH DOĞA DERNEĞİ BAŞKANI ÖZÇAKIR’A GÖRE, “EREĞLİ SATIN ALINMIŞTIR”:
Uzun Mehmet’e “masal” demesinin ötesinde EREĞLİ TARİHİ’ni yazan Sayın Gürdal Özçakır bir yazısında: “Ereğli’nin Osmanlılar tarafından ele geçirilişi hakkında Katip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinde ve bazı kaynaklarda 1327 tarihi verilir. Şehri Orhan Gazi’nin fethettiği söylenir. Bu görüşler hiç şüphesiz Ereğli’de Orhan Gazi adına kiliseden camiye çevrilmiş bir kilisenin varlığına ve Orhan Gazi zamanına ait bazı arazi kayıt defterlerinin bulunmasına dayandırılmıştır. 1404’te Herakleia’ya gelen Clavijo adlı (İspanyol) gezgin, Şehrin Bizans İmparatoru II. Manuel tarafından 1393 yılında para karşılığı Yıldırım Bayezid’e satıldığını ve padişahın burayı oğlu Süleyman Çelebi’ye verdiğini belirtir. Bu durum V. Cuinet’in ‘La Turguie’d’Asie’ adlı eserinde de ‘Ereğli’nin 1393 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından alındığı’ görüşüne uygun düşmektedir. 1402’deki Ankara Savaşı’nın ardından Kdz Ereğli, Süleyman Çelebi’nin kontrolüne geçmiştir” diye yazmaktadır. Kaynak: 16 Mayıs 2013-www.kurucasile.gen.tr/kdz-eregli-tarihi-tarihte-karadeniz-eregli”.. (Bu ifadelerin Yazar Tayfun Akkaya’dan “kopyalama” olduğunu biliyorum ama Uzun Mehmet için “uydurma-efsane” diyen Sayın Sakaoğlu’nun yolundan gittiğini de biliyorum. Fakat Sayın Akkaya’nın da Sayın Sakaoğlu’nun da onların ifadelerini “kopyalayan” Sayın Özçakır’ın da ifadelerinin OSMANLI ARŞİV KAYNAKLARINA uygun düşmediğini de biliyorum).

(Fakat; Ereğli’de Orhan Gazi’nin emeğini ve camisini ‘vefasızlığın vebalini bile düşünmeden yok saymaya’ kimin hakkı var, bunu bilmiyorum).

Sayın Özçakır’ın bu ifadelerinin özeti şudur: 1393 yılına kadar Ereğli Bizans’a aittir. Ondan önceki dönemde Orhan Gazi de olsa, Murad Hüdavendigar da olsa onların Ereğli bölgesinde izi eseri yoktur. Seyyid Nasrullah Efendi de yoktur ama o zatın olduğunu da belirtir. Acaba o mübarek zatın, Bizanslıların içinde yaşadıktan sonra mı Ereğli’de türbesi oldu??

(Sayın Başkanın yukarıda belirttiğimiz bilgilerini, Osmanlı arşiv belgeleri maalesef yalanlanmaktadır ki o belgelerin bir çoğunu paylaştığımız ORHAN GAZİ VE BİR FETİH adlı kitabımızı, Sayın Başkan “tehlikeli kitap” olarak ilan etmişti. Şimdi “tehlikenin nedeni” biraz daha iyi anlaşılmış olmalıdır!)

Yukarıdaki ifadelerde geçen “II. Manuel”in, Ereğli’nin satın alındığı belirtilen zamanda İmparator olmadığını, bizzat “dostum” dediği arkadaşları da belirtmişlerdi. Fakat bizim, Sayın Özçakır’ın belirttiği “II. Manuel” bilgisinin ötesinde, “Ereğli’nin Bayezid döneminde Türklere geçtiği” bilgisine de “Ereğli’nin para ile satın alındığı RİVAYETİNE” de Osmanlı arşiv belgelerini okutmamız sonrasında itirazlarımız olmuştu. Para aile satın alındığı belirtilen EREĞLİ’de, YILDIRIM Bayezid adına (YILDIRIMLAR Market adı hariç!) maalesef bir esere de ulaşamadık,

***
Yani anlaşılması gereken o ki bugünkü mesele, sehven eklenen “Ereğli Bez Fabrikası” konusunun ötesinde; Uzun Mehmet’e, Orhan Gazi’nin Ereğli fethi konusuna, Bayezid’in Ereğli’de hiçbir yapısı izi olmadığını belirtmemize, kısacası Orhan Gazi’ye ve Uzun Mehmet’e vefasızlık ettiğini belirtmemize (hatta Ereğli tarihi ihanetine) kadar gidiyor. Bu durumu zaten bir çok okurumuz da biliyor.

ROMALI YAĞMACI KOMUTAN COTTA: ÇETİN Mİ ÖZÇAKIR MI? Yukarıda belirttiğimiz gibi “Ereğli’nin 1393’lerde para ile satın alındığı” İspanyol rivayetine inanan ve yazılarında bunu belirten Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanı, Ereğli Alaplı ve köylerindeki o kadar çok Orhan Gazi dönemi izini-eserini-camisini-köprüsünü-dervişini-vakıf eserlerini YOK SAYARAK, Ereğli tarihine ne kadar çok zarar verdiğini düşünmeden (bizi hedef alarak) “Ereğli tarihine Cotta'dan sonra bıraktığı izlerle en çok zarar veren şahıs bu olacak” diye yazmış. (Cotta’yı daha önce “kenti yağmalayan Romalı komutan” diye tanıtmasından öğrenmiştim!). Peki öyle olsun.! Daha ne olsun ki; Ereğli’de Roma-Yunan tarihine ve Herkül’e gönül bağlamış olan birileri, hatta yaşadığı kenti HERAKLEA olarak yazan birileri, içlerine o kadar Roma’cılık yerleşmiş ki bizi Romalı yağmacı komutana benzetmişler!. (Daha önce de; Cumhurbaşkanımız Recep T. Erdoğan’ın Küba’daki cami konusundaki ifadelerini, bizimle ilişkilendirerek “Ereğli’de de bak böyle saçma sapan bilgilerle kitap yazan Başbakanın bir adaşı var, umarım Tayyip Erdoğan’a kitabı ulaşmaz” şeklinde ilintiler kurmuştu. Halbuki o ifadesini yazdığında ‘adaşımız’ Sayın Recep T. Erdoğan Cumhurbaşkanı idi.) Neyse “Üstadım”, madem bizi birilerine benzetme heyecanına girdiniz; Cotta motta yerine, 1600’lü yıllardaki Don Kazaklarına ya da Yeniçerilere benzetseydiniz yaa.. Ayrıca (destan kahramanı OĞUZ’un soyu olarak) Türk kalsaydık ne olurdu yani.!. “Bana seni gerek seni” diyen YUNUS kalsaydık, OĞUZ kalsaydık, RECEP kalsaydık ne olurdu.! Hem madem İlk defa itiraf edeyim ki ALİ ve MEHMET adlarındaki iki dedem “çetin” savaşlar sonrasında İSTİKLAL MADALYASI aldı. YUSUF adındaki dedem de 1916’da şehit olduğu için köyüne gelemediğinden iki çocuğu (Adem-Şaban) yetim büyümüş. Keşke ALİ-MEHMET-YUSUF kalsaydık!. Ayrıca ben, Kafkasya’dan savaşlardan kaçmış bir dedenin torunu değilim maalesef.. Şehit torunuyum, gazi torunuyum ve bugün Rusya savaşı çıktığında, birileri gibi Komünizmin atası Rusya’nın “yoldaş”ı olamayacağım maalesef.. Bu coğrafyadaki 300 yıllık tarihimi dedelerimi biliyorum ve tarih boyunca Türklere savaş açan hatta yüz yıl önce Ereğli’yi bombalayan o yoldaş Rusyalıların karşısında olacağım bennn..

Yukarıda da belirttiğim Özçakır’ın aleyhimizdeki bu yazıları ve zât-ı âlilerinin bu çırpınışları, acaba Ereğli tarihine zarar verdiğinin ortaya çıkması ile ilgili olmasın! Benim bugüne kadar yazdıklarımdan (tarihi önemi) olan iki EREĞLİ gerçeği vardır: ORHAN GAZİ ve UZUN MEHMET.. Ama bizi “Ereğli tarihine zarar veren kişi” olarak gören-yazan Sayın Özçakır, yukarıdaki ifadelerde de görüleceği üzere Ereğli’nin en tarihi önemdeki kişilerini YOK SAYMAKTADIR ve bu şekilde EREĞLİ TARİHİNE ZARAR VERMEKTEDİR.. Dahası bunları belirttiğimiz için, aleyhimizde algı operasyonu yürütmektedir.

Şimdi mesele biraz daha iyi anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Bu tartışmalarda olduğu gibi her şey EREĞLİ için diyorum..

EREĞLİ NOSTALJİ SEVENLER FACEBOOK ADRESİNE: Ereğli adına güzel paylaşımlarınızı her zaman takdirle izledim. Fakat adresinizde belirttiğiniz “AMACIMIZ DIŞINDAKİ FİKİRLERİNİZİ VE YORUMLARINIZI, SİYASİ OLARAK YAYINLAYABİLECEĞİNİZ BİR YER DEĞİLDİR” ilkelerinize aykırı olarak değerlendirdiğimiz Sayın Özçakır’ın (kişisel haklarımıza saldıran) aleyhimizdeki o (kaldırdığınız) yorumlarını, ilgili yönetiminizin takdirine sunarım.

NİHAT YASA’YA: Sayın Hocamızın Hacı İsmail Ağa’nın ikamet ettiği mahalle ile ilgili soruları oldu. Bu konuda daha önce yazdıklarımın ötesinde eklemek istediğim başkaca bilgimiz yok. Ama şu kadarını belirteyim ki ikamet ile ilgili soru işaretlerinizi normal karşılıyorum. Eğer UZUN MEHMET’İ EREĞLİLİ VE GERÇEK BİR KİŞİ OLARAK KABUL EDİYORSAK, Hacı İsmail Ağa’nın ikamet ettiği köyün-mahallenin Kestaneci ya da Müftü Mahallesi de olmadığını düşüneceksek, Sayın Yasa’dan ricamız o ki; 1830-1844 arşiv belgelerinin, Ereğli’nin diğer mahalle ve köylerine ait olanlarının tercüme edilmesi sağlanarak bu konudaki en kabul edilebilir bilgiyi bulmamız hususunda bize gerekli yardımlarda bulunabilir. E nasıl olsa, yukarıda da değindiğim gibi, bu konuda uzun yıllar gerekli çalışmalar içinde bulunduklarını beyan eden ‘Ereğli yerel tarih üstatları’ ‘tartışır gibi olduğumuz soruların cevaplarını bu güne kadar yazmamışlar’ ve Ereğli’nin (hatta bölgemizin) iki tarihi önemdeki kişilerine (ORHAN GAZİ ve UZUN MEHMET’e) duyarsız kalmışlar.

ALEMDAR’DAKİ ŞEHİT SAYILARI İDDİALARINA BİR KATKI: Son dönemde “Alemdar’da Kaç Şehit Var” şeklinde sorular-iddialar ortaya atıldı. Gemide sadece Recep Kahya’nın değil beş şehit olduğunu belirten ve bu durumu Tunalı Hilmi’nin TBMM’deki sözleri ile destekleyen yeni bir şüphe ortaya kondu. Alemdar hakkında araştırmaları olan Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanı Özçakır bile bu durum için “ilginç bir detay, acaba gemi mürettebatı dışında sivil kayıplar da mı var acaba” şeklinde şüpheyi artıran ifadeler yazdı. Sonrasında Gazeteci Kurtuluş Ayyıldız’ın da “gemi mürettebatı dışında şehit olabilir mi? Olabilir. Ancak olasılıklarla Tarihe not düşülür mü? O da olmaz. İyi araştırmak lazım…” şeklinde ifadeler yazarak bu şüpheye farklı bir cepheden bakan ifadelerini de okuduk.

Bu duruma küçük bir cevap olabileceğini düşünerek Doğu Karaoğuz’un “Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür” adlı kitabındaki (sayfa: 78-79) şu bilgileri paylaşabilirim: “Alemdar Olayında bir şehit ve birkaç yaralı; Fransızlar ise iki ölü ve üç yaralı vermişler, dört Fransız askeri de esir alınmıştı”. “Fransızların kaybettikleri askerler, Tunuslu müstemleke askerleriydi ve MÜSLÜMANdılar. Müslüman askerler için Ereğli’de bir cenaze töreni düzenlendi. Genç Teğmen TAHİR de oradaydı. Daha o zamanlar her söz gibi, duaların da Türkçe olması inancını yüreğinde taşıyan KARAUĞUZ, hazırladığı öz Türkçe duayı, Zonguldak Müftüsü İbrahim Hakkı (Akça) Efendi’ye verdi. İbrahim Hakkı Efendi bu duayı MÜSLÜMAN ASKERLERİN MEZARI BAŞINDA OKUDU. Bu dua belki de Müslüman mezarlığında okunan ilk öz Türkçe duaydı.”

İbrahim Hakkı Efendi, Kurtuluş Savaşı’nın başlarında yörede, Müdafaa-i Hukuk Örgütüne bağlı direniş hareketinin başında yer alan kişiydi. Karauğuz, Zonguldak’ta büyük hizmetleri görülen İbrahim Hakkı Akça için, 1944’te Doğu Dergisinde şunları yazacaktı: “Zonguldak Müftüsü İbrahim Hakkı Akça, Kurtuluş Savaşında Zonguldak’ın unutulmaz bir simasıdır. ‘Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin reisiydi. Bir çok yararlılıkları vardır. Zonguldak’ta her yeniliğin ve her devrim hareketinin öncüsüydü. Tertemiz, olgun bir insandı. Bir çok hizmetlerinden başka, şu anda gözümün önünde canlanan bir hatırasını kaydetmek isterim:

“İbrahim Hakkı Efendi, ALEMDAR OLAYINDA ŞEHİT DÜŞEN TUNUSLU MÜSLÜMAN FRANSIZ ASKERLERİNİN MEZARI BAŞINDA ÖZ TÜRKÇE SESLENDİ; BENİM VERDİĞİM ÖZ TÜRKÇE DUAYI OKUDU. Tanrının bu sevgili kulu aramızdan ayrıldığında, tabutunun başında, hakkıyla aldığı ‘İstiklal Madalyası’ parlıyordu.
R.Ç-NOTU: Yukarıdaki iktibas ettiğimiz ifadelerden de anlaşılacağı üzere; Fransız askeri olarak Ereğli’de öldürülen Tunuslu Müslüman askerleri bile ŞEHİT olarak kabul eden büyük bir Milletin küçük bir ferdi olarak, halkımızın boş bir şüpheye mi düşürüldüğü konusunu bil(e)miyorum.

EREĞLİ HAKİMİYET’E TEŞEKKÜR:
Facebook köşelerinde, şahsımızın metinlerindeki (güya) eksiklikleri arayıp-yazarak “kendilerini ve kelimelerini tüketenler” ve “zamanlarını zayi ederek emeklerini boşa harcayanlar” yerel tarih ve kültür odaklı yazılarımızı yayınlayan Ereğli Hakimiyet’e de yüklenir gibi olmuşlar. Onlara “siz istemiyorsunuz diye, ben de yazmayayım bari” dediğimde, siz yazın olur mu diyorum?.. (E zaten facebook köşelerinde yazdıklarınızı bir araya getirseniz kitaplar çıkar). Bu konuda yazılarımı, (birilerinin ezberlerini bozan) araştırmalarımı, kamuoyuyla paylaşarak Ereğli tarihine Ereğli insanına ve insanların özgür düşüncesine sahip çıkma heyecanı içinde gördüğüm Sayın KAPAN Fikri Ağabeye ve NEGÜZEL Şafak kardeşime teşekkür ederim. SAYGILARIMLA..
****
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..
NECİP FAZIL KISAKÜREK
****
SÜRÇ-İ LİSAN ETTİ İSEK AFFOLA. CUMANIZ MÜBAREK OLA..



22.01.2016 10:38:54

Bu yazı 2636 defa okunmuştur

Yazara ait tüm yazılar için tıklayınız

Facebook'ta Paylaş

YORUMLAR (22)
YORUM EKLE
Adınız


(1000 / )

22.01. 13:25:10
mehmet eski diyor ki;

recep bey kardeşimi bu orhan gazi ve uzun mehmet konusundaki tutumu ve mücadelesi için bir ereğlili olarak kutlarım.Allah sizden razı olsun.
22.01. 22:04:14
Alaattin ARSLAN diyor ki;

Değerli meslektaşım,araştırmacı-yazar Sayın Recep ÇETİN'e Ereğlimizin tarihi dokusunu,ve en önemlisi Uzun Mehmet ile ilgili yaptığı araştırmalarını(yaşadığı coğrafyanın geçmişini doğru kaynaklardan öğrenmek isteyenler için) tarihi belgelere dayandırmak suretiyle paylaştığı özverili çalışmalarından dolayı kendisine yürekten teşekkür ediyorum.İnsanlık alemi duyduklarını yazanları değil,sizin gibi belgelere dayanarak yazanları ve paylaşanları unutmayacaktır.Cenab-ı Hak yolunu açık eylesin.
24.01. 11:08:39
NİHAT YASA diyor ki;

Sayın Çetin, bu yazınızda da benim adımı zikretmişsiniz. Bu nedenle; yine cevap vermek zorunda kaldım. Diyorsunuz ki; “ Sayın Yasa’dan ricamız o ki; 1830-1844 arşiv belgelerinin,Ereğli’nin diğer mahalle ve köylerine ait olanlarının tercüme edilmesi sağlanarak bu konudaki en kabul edilebilir bilgiyi bulmamız hususunda bize gerekli yardımlarda bulunabilir.” Cevabım: 1831 yılına ait nüfus kayıtları ile 1844 temettuat defterlerinin tümünün çevrilmesinin oldukça yüksek bir mali bedeli olabilir.Bu nedenle; Karadeniz Ereğli Belediyesi’ne başvurursan sana parasal yönden destek olabilirler…
24.01. 11:09:38
NİHAT YASA diyor ki;

Sayın Çetin; gelelim ikinci konuya: “Son dönemde “Alemdar’da Kaç Şehit Var” şeklinde sorular-iddialar ortaya atıldı. Gemide sadece Recep Kahya’nın değil beş şehit olduğunu belirten ve bu durumu Tunalı Hilmi’nin TBMM’deki sözleri ile destekleyen yeni bir şüphe ortaya kondu.” demektesiniz. Burada her ne kadar adımı zikretmemişsiniz amaTunalı Hilmi Bey’in Meclis konuşmasından kısa bir bölümü paylaşan ve soruyu soran da benim. Doğu Karaoğuz’un kitabından alıntı yaparak “Alemdar Olayında bir şehit ve birkaç yaralı; Fransızlar ise iki ölü ve üç yaralı vermişler, dört Fransız askeri de esir alınmıştı”. “Fransızların kaybettikleri askerler, Tunuslu müstemleke askerleriydi ve MÜSLÜMANdılar. Müslüman askerler için Ereğli’de bir cenaze töreni düzenlendi.” şeklinde cevap vermişsiniz. Bir sonraki yorum sayfasındaki sorulara cevap vermelisiniz…
24.01. 11:11:20
NİHAT YASA diyor ki;

Sayın Çetin; ayrıca rumuzla adınızın ve soyadınızın baş harflerini kullanarak (R.Ç-NOTU) “Yukarıdaki iktibas ettiğimiz ifadelerden de anlaşılacağı üzere; Fransız askeri olarak Ereğli’de öldürülen Tunuslu Müslüman askerleri bile ŞEHİT olarak kabul eden büyük bir Milletin küçük bir ferdi olarak, halkımızın boş bir şüpheye mi düşürüldüğü konusunu bil(e)miyorum.”demektesiniz. Cevap verir misiniz bilmem ama ben yine de sorayım? Soru-1:Fransız askerleri(Tunuslu müslüman askerler) ile ilgili tören Ereğli’de mi yapılmıştır? Soru-2:Fransız askerleri(Tunuslu müslüman askerler) nerede toprağa verilmiştir? Soru-3:Fransız askerleri(Tunuslu müslüman askerler) Ereğli’de toprağa verildiyse mezarları nerededir? Soru-4:Ülkenize karşı savaşan askerler müslüman ise; siz onları da şehit olarak mı kabul ediyorsunuz? Soru-5:Sizce şehit kime denir?
24.01. 17:17:45
RECEP ÇETİN diyor ki;

Saygıdeğer Hocam sorduğunuz 5 sorunun cevabında zorlandım. Yaşamış olsaydı o soruları hemen telefon açıp “o gün böyle diyenlere” “Zonguldak Müftüsü İbrahim Hakkı Efendi’ye” sormak isterdim” ama mümkün olmadığı için şahsi cevaplarımın daha başka yönlere çekilebileceğini düşündüğüm için cevap veremiyorum. Yine yaşamış olsaydı “İbrahim Hakkı Efendi, ALEMDAR OLAYINDA ŞEHİT DÜŞEN TUNUSLU MÜSLÜMAN FRANSIZ ASKERLERİNİN MEZARI BAŞINDA ÖZ TÜRKÇE SESLENDİ; BENİM VERDİĞİM ÖZ TÜRKÇE DUAYI OKUDU” diye tanıtılan o teğmene o yazara sormak isterdim. Ama mümkün olmadı Hocam. Hem Hocam benim bu ifadelerde bir dahlim yok. Kitaplardaki ifadeler bunlar. Yani bu soruların muhatabı 1921 yılında yaşayan “Genç Teğmen TAHİR” ve 1921’de Zonguldak Müftüsü olduğu belirtilen “İbrahim Hakkı Efendi”dir. Eğer yaşasaydı o Müftümüze şunu da sorardım: (R.Ç demediği halde) “RECEP ÇETİN'E GÖRE ALEMDAR'A KARŞI SAVAŞAN MÜSLÜMAN FRANSIZ ASKERLERİ DE ŞEHİT” ifadesi “KUL HAKKINA GİRER Mİ”.. İlginize teşekkür eder,
24.01. 18:27:12
Taner ÖZBAĞ diyor ki;

Yazıdaki “Alemdar Gemisi Olayı”nı ve yorumları okuyunca aklıma rastladığım bir bilgiyi paylaşmak geldi. Yıl 1993 veya 94. Ankara Üniversitesi DTCF’de okurken bir yandan Lisans Tezimi yazmak için çalışıyorum. Kdz.Ereğli deniz hayvanları ve bitki örtüsü’nün farmakolojik özellikleri konulu çalışmama, tez hocama bin bir rica ile Kdz.Ereğli kültür tarihini de eklettim. Bilenler bilir; Fakültemin yan tarafında Türk Tarih Kurumu vardır. Oranın kütüphanesinde, Ereğli tarihi ile ilgili birçok eseri inceleme fırsatı buldum. Bunlardaki birçok bilgiyi maalesef tez konumu aşmasından vb. bir çok nedenden dolayı çalışmama dahil edemedim. Ancak hafızamda bulduğum birçok ilginç bilgi kaldı. Bunlardan biri de; “Ereğli Baba Burnu’na Fransızların çıkarma yaptığında yerel Kuva-i milliye teşkilâtı “AyınPe” ile çatışmaları sonrasında yaşananlardı.(Bilindiği gibi AyınPe aslında Osmanlı dönemindeki gizli polis teşkilâtı adıdır.Ancak okuduğum kaynakta bu teşkilât yerel kuva-i milliye teşkilatı olarak geçiyordu)
24.01. 18:32:18
Taner ÖZBAĞ diyor ki;

Buna göre; Fransızlar ile Ereğli’de ki milli mücadele kahramanları Baba Burnu çıkarmasında çarpışıyorlar ve gecesinde Fransızlar tarafında bulunan Müslüman askerler(ben Cezayirli olarak hatırlıyorum)’den 14 veya 17 kadarı (sayıları tam olarak hafızamda değil), karşı tarafın Müslüman olduğunu anlayınca Ereğli’liler tarafına geçiyorlar. Bunlar Türk tarafında hoşnutlukla karşılanıp Ankara’ya gönderiliyorlar.” Bu olay gerçekten çok ilgimi çekmişti o dönemler. Hatta o ilgiyle bu müstemleke Müslüman askerlerin Ankara’ya ulaşıp ulaşmadıkları, sonrasında âkıbetlerinin ne olduğu konusunu biraz araştırayım dedim. Fakat maalesef bu askerlerin sonlarıyla ilgili bir bilgiye rastlayamadım.Buradan hâreketle;
24.01. 18:39:36
Taner ÖZBAĞ diyor ki;

Buradan hâreketle; 1- Batı Karadeniz ve özelde Ereğli civarında faaliyetde bulunan Fransızların buralara sömürgelerinden pek çok Müslüman asker getirdikleri 2-Bunların Müslüman olan yöre halkıyla savaşmak istemedikleri gibi buraların Müslüman olduğundan da pek haberleri olmadığı (Ki İtilâf devletlerinin bu tür askerleri genelde “halifenizi kurtarmaya gidiyoruz” diye kandırdıkları pek çok yerde okuduğumuz bir gerçektir.) 3-Bu Müslüman askerlerin bizim tarafımıza geçmesi durumunda hükümet merkezi olan Ankara’ya gönderildiği vb. bilgileri çıkarıyoruz. Peki bu durumun “Alemdar Gemisi Olayı” ve yorumlarla ne ilgisi var? diyebilirsiniz. Şöyle ki; Milli Mücadelemizin ilk ve tek deniz zaferi olarak tarihe geçen bu olayda ölen Fransız askerlerinden Müslüman olanlar varsa “Şehit midir?” sorusu bir tartışma konusu olmuş ki cevaben “Evet, şehittir” derim. ÇÜNKÜ;
24.01. 18:57:46
Taner ÖZBAĞ diyor ki;

ÇÜNKÜ; Günümüzde şehâdet ve şehit(çoğulu şühedâ) kavramlarına farklı anlamlar yüklense(ki ateist görüşe yakın terörist örgüt ve yapılanmaların bile bu kavramı kullandığı düşünülürse) de bu kavram özelde İslâm diniyle âlâkalıdır. Kavrama bu perspektiften baktığımızda, hele bu zavallı sömürge askerlerinin karşı tarafın Müslüman olduğunu bilmeden savaşmalarına, öğrendiklerinde ise bugün bizim bilmediğimiz belki de nice sıkıntı ve tehlikelere girerek din kardeşlerinin yanına geçmeye çalışmalarına bakarak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İngilizlerin 1.Dünya Savaşında Osmanlıya karşı savaşmayı reddeden sömürgelerindeki Müslümanları kurşuna dizme fotoğraflarını görenlerimiz belki vardır. Kaldı ki; Ebu Hanife hazretleri dahil pek çok İslam bilgini ve düşünürünün; iki tarafında Müslüman olduğu durumlarda kimlerin şehit sayılabileceği konusunda içtihât ve görüşleri ortadadır.Bu hem Alemdar Olayı'nın yaşandığı dönemde, hem de günümüz İslam coğrafyasında da aynı karşılığı bulan bir kabuldür.
24.01. 20:19:28
GÜRDAL ÖZÇAKIR diyor ki;

Sayın Çetin buradan cevap hakkımı kullanmak istiyorum.Yine gözünüzden kaçan ve beni 1 yıldır suçladığınız konuya bir dikkat edin.21 aralıkta bloğuma bu yazılan hakarete karşı şahsa tepki olarak 25 aralıkta cevap yazıyorum.Yani ismi meçhul birine karşı o tepkimi siz 7-8 yıl sonra her ortamda Kestaneci köyü halkınıda katarak önüme çıkardınız.Dini argümanları yeri gelince çok kullanıyorsunuz ? bu durumda bu bana atılan bir iftira olmuyor mu? Kişisel çatışma bu güne kadar tarzım olmamıştır. Size tepkim kitabınızda bloğumdan kullandığınız yazıları ve görselleri kaynaksız kullanmanızdır.Hayal gücünüz geniş çok uç noktalarda çıkarımlar yapıyorsunuz bunları uyarınca tepkimi düşmanlık bellediniz.Ali Ceylan beyin orada elinizi sıkıp bu işi ben bitirmiştim. Ama siz muhtarları, köylüleri, bir basın elemanı ile aleyhime kışkırtıp şu an sizinde üye olduğunuz derneğe karşı kışkırttınız.Kaygım tarihe doğru bilgiler bırakmaktır.Tekelci değilim olmamda mümkün değildir.Saygılarımla...
24.01. 21:25:06
NİHAT YASA diyor ki;

Ben bir dil bilimcisi değilim. Ancak bu durumlarda aşağıda da olduğu gibi sözlüklere bakarım. Sözlükler ne diyorsa o… “Şehit” sözcüğünün anlamı için de öncelikle sözlüklere bakmak gerekir. Güncel Türkçe Sözlük’te şehit; “Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse” anlamındadır. BSTS / Tarih Terimleri Sözlüğünde ise “Din yolunda canını veren kimse” anlamındadır. Şehit düşmek(ya da olmak) ise; “ülkesi,ülküsü ya da inancı uğruna savaşırken ölmek” anlamında değerlendirilmiştir. Burada Fransız kuvvetleri içindeki müslüman askerler; ister Cezayirli, ister Tunuslu askerler olsun; kutsal bir ülkü veya inanç uğruna mı ölmüşlerdir? Ya da din yolunda mı canlarını vermişlerdir? Bu askerler ülkesi, ülküsü ya da inancı uğruna savaşırken mi ölmüşlerdir?
24.01. 21:32:37
NİHAT YASA diyor ki;

1945 yılındaki Doğu Dergisinde “ALEMDAR HADİSESİ” başlığıyla çıkan bu yazıda; “Bu hadisede ölen Müslüman Fransız askerlerinin mezarı başında o zaman Zonguldak Müftüsü bulunan İbrahim Hakkı Akçe, Akın Karauğuz’un yazdığı-öztürkçe bir dua okumuştur. Bu hadiseden sonra Fransızlar Zonguldak’ı topa tutmak için buraya “Valdek Ruso” zırhlısını göndermişlerdi. Bu geminin içinde Akdeniz Fransız Filosu Başkomutanı General Löbon da vardı” diye yazmaktadır. Görüldüğü üzere Fransız askerlerin, Doğu Dergisi’nde Tunuslu ya da Cezayirli olduğu ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Kaldı ki niye müftü İbrahim Hakkı’ya,Tahir Karauğuz’a soruyorsunuz ki; alıntı yaptığınız Truva Yayınlarından çıkan “Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür ” adlı kitabın yazarına sorunuz?Dergide Müslüman Fransız askerlerinden bahsedilmektedir. Müftü tarafından Öztürkçe dua okunduğundan da bahsedilmektedir. Bu askerlerin Tunuslu olduğu ,yapılan bu törenin Ereğli’de yapıldığı ile ilgili bu haberde herhangi bilgi bulunmamaktadır.
24.01. 21:55:42
ahmet karaöz diyor ki;

sayın fikri kapan burada ilginç bir tartışma olmuş.bu konuyu bizzat siz ereğli müftülüğüne soruverseniz diye düşünürüm.hem nihat yasa adlı yada rumuzlu kişi,ilgili yazar çetin'i sanki haksızlığa uğratıyor gibi.çünkü yazıyı okudum,öldürülen tunuslu askerlere şehittir diyen recep çetin değil de o günkü müftü gibi.
24.01. 22:58:06
NİHAT YASA diyor ki;

Aslında konumuz Askeri Polis Teşkilatı değildi,ancak bir yorumcu bu teşkilattan bahsedince bir katkı sağlamak istedim. Çünkü bu teşkilat Karadeniz Ereğli’de de kurulmuştu. Askeri Polis Teşkilatı (kısaca Ayn-Pe olarak bilinir)Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara Hükümeti tarafından Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti(EHUR) ne bağlı bir istihbarat örgütüdür. Kurucusu EHUR Reisi Fevzi Çakmak’tır. Kuruluş tarihi ise biraz tereddütlüdür. Her ne kadar kuruluşu 21 Kasım 1920 olarak da bilinse de,kabul edilen görüş 20 Aralık 1920’tir.Hatta 1920’nin temmuz ayında kurulduğu da ifade edilmektedir. Şunu ifade etmek istiyorum, kuruluş tarihinden de belli olduğu gibi Ayn-Pe bir Osmanlı kurumu değildir.Bu kurumun asıl görevi istihbarat olmakla beraber Anadolu’ya silah ve cephane kaçırılmasında da görev almışlardır. Askeri Polis Teşkilatının Karadeniz kıyılarına getirilen silah ve cephanenin boşaltılması,saklanması ve iç kısımlara gönderilerek cepheye ulaştırılmasında çok büyük hizmetleri olmuştur.
24.01. 22:58:46
NİHAT YASA diyor ki;

Ancak bu Ayn-Pe üyelerinin olumsuz davranışları, halkta korku yaratmaları, zorba kesilmeleri, kendilerini gizlemekten uzak duruşları sebebiyle kuruluşunun üzerinden bir sene geçmeden 01 Nisan 1921 tarihinde kapatılmıştır.Askeri Polis Teşkilatı Karadeniz Ereğli’de de kurulmuştur. EREĞLİ ASKERİ POLİS TEŞKİLATI Ereğli şube müdürü Yzb.Şükrü Efendi bin Hasan’dır. Üsküp doğumludur. Taharri memurları ise şunlardır:Mehmed Nuri Efendi bin Hakkı Der-saâdet (İstanbul)doğumludur. Teşkilâta giriş 1 Kânûn-ı Evvel 1336 (1920);Mustafa Efendi bin Mehmed,Demirhisar-305 doğumludur.Teşkilâta girişi 12 Kânûn-ı Evvel 336(1920);Mustafa Sadi Efendi bin Ahmed Der-saâdet 307 doğumludur. Teşkilâta 12 Kânûn-ı Evvel 336(1920; Nevzat Efendi bin Halid Düzce’de doğmuştur,teşkilâta Kânûn-ı Evvel 336 da girmiştir; Cemil Efendi bin İsmail,315 Taif doğumludur, teşkilâta girişi Kânûn-ı Evvel 336(1920)’dir.(ATESE Arşivi,K.952,D.6,F.10-6)
25.01. 01:21:03
öğrenciniz aysun kılıç diyor ki;

recep hocam biz seni iyi bir insan iyi bir araştırmacı olarak biliyoruz şahidiz.sizi üzenlere bile ALLAHÜ EKBER (Allah Büyüktür) demişsiniz.yazıyı okudum size neler neler demişler. demek ki doğru yoldasınız hocam.üzülmeyin.
25.01. 10:09:01
NİHAT YASA diyor ki;

Sayın Ahmet Karagöz’e cevabımdır. “…………..hem nihat yasa adlı yada rumuzlu kişi,ilgili yazar çetin'i sanki haksızlığa uğratıyor gibi. çünkü yazıyı okudum,öldürülen tunuslu askerlere şehittir diyen recep çetin değil de o günkü müftü gibi.” diyorsunuz… Ben de rumuz falan da kullanmadan soruyorum. Peki (R.Ç-NOTU) kimin. Bu nottaki “…….Ereğli’de öldürülen Tunuslu Müslüman askerleri bile ŞEHİT olarak kabul eden büyük bir Milletin küçük bir ferdi olarak……” ifadesi kimin… Kaldı ki dönemin Zonguldak müftüsünün de böyle bir ifadesini de görmedim.
25.01. 13:28:52
GÜRDAL ÖZÇAKIR diyor ki;

Madem cevap hakkımıza izin verildi devam edelim o zaman TURGUT KAÇMAZ mevzusuna gelince yaşına hürmet ederim babası rahmetli ile hemşehrim olarak gurur duyarım. Lakin okullara dünya barış elçisi olarak gidip(böyle bir unvan sanırım basının yakıştırması olmuş) babasının 100-110 yaş aralığında verdiği bilgileri kendi hayal gücü ve yaşının etkisiyle yanlış kullanmasınada her zaman eleştirimi ortaya koyarım. Asla yalancı ibaresini kullanmadım aldığım kültür ve değerler bunu gerektirir. Aynı büyüğümüzü siz Uzun Mehmet konusunda kaynak gösterdiniz aile büyüğümdür diyordu çok bahsettiğiniz köy kayıtlarında böyle bir ilgi sanırım çıkmadı. Benim eleştirdiğim konuyu birçok kişi dile getirir ama yaşına hürmetten susar 29 EKİM 2015 programında bile yine her zamanki sunumunu yapınca sadece bir gazeteci arkadaş artık buna değinmek zorunda kaldı. Bazıları da zararı yok ki çocuklara tarihi vatanı sevdiriyor diyor bence bu yanlıştır.
25.01. 14:07:24
GÜRDAL ÖZÇAKIR diyor ki;

Eyüp beyin yorumları ile ilgili olarakta dayanak noktası ilk yorumumda ifade ettiğim blog yazısındaki yanlış bilgilenmeden doğan tepkidir.Uzun Mehmet ile ilgili bir çalışma yapmadım.Sizinde köşenizde kullandığınız SAKAOĞLU ve ARMAĞAN’ın yazıları 2007 den beri bloğumda durur.Aynı Eyüp bey “Ereğlili tarihçi Gürdal Özçakır’ın kendi sosyal paylaşım sitesinde ilçenin tarihiyle ilgili yanlış bilgilerin doğru gibi anlatılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmesini, habere dönüştürerek biz yayımladıktan sonra, bu pırıl pırıl gencimize saldırılar başladı.Oysa ne diyor Özçakır: belgesiz tarih olmaz!Bu ifadeye kimin itirazı olabilir ki.Özçakır’ın yazdıklarının altına ben de imzamı atıyorum ve o görüşlerini savunuyorum."Diye yazmıştı sağolsun.SAKAOĞLU,ARMAĞAN ve QUARTER'ın yazdıkları onları bağlar ama ne hikmetse onların üzerinden saldırıya uğrayan ben ve derneğim oldu.Daha yazacak bir kaç konu var ama bence yeterli uzatmanın anlamıda yok.Cevap imkanı verdiğiniz için teşekkürler.
25.01. 14:46:50
RECEP ÇETİN-2 diyor ki;

2-Sayın Başkan Özçakır’a; “Kaygım tarihe doğru bilgiler bırakmak” ifadenizde samimiyseniz ve Ereğli’deki mücadelemizin sebebi olan ORHAN GAZİ VE BİR FETİH ve UZUN MEHMET kitaplarımızdaki ana hedefimizi kabul ettiğiniz (yani o şahısların EREĞLİ’mize olan katkılarını benimsediğiniz) takdirde; Arzu ederseniz, (ileteceğiniz) mektup ya da e posta adresine, daha fazla düşüncemizi paylaşabilirim. Her ne kadar son paylaşımlarınızdaki “Âdem(insan) değil” demenize rağmen.. Bizi “insan” olarak yaratan ALLAH’A EMANET OLUN.
25.01. 21:56:13
RECEP ÇETİN-1 diyor ki;

1-Sayın Başkan Özçakır’a: “Ali Ceylan beyin orada elinizi sıkıp bu işi ben bitirmiştim demişsiniz”. Siz de biliyorsunuz ki o anki ansızın karşılaşmada sadece el sıkılır. Kaldı ki bu, insaniyettendir zaten. Ama daha önce bazı yayın kuruluşlarındaki ifadeleriniz hala duruyor. Yani “çamur at, el sıkış, bitir” öyle mi. Sonra da “dört kitap yazmış bir yazar(!) yorumunuz da hala duruyor. Bir de yorumunuzda “bana atılan bir iftira” demişsiniz. Asla ve kat’a bunu benden beklemeyin. Bunu ben yapamam, “iftira, başka bir vilayetten tanımadığına gönderilen bir yorum gibidir”, bu bana yakışmaz. Yapanı Allah ıslah ve affetsin.


Şu anda 18 kişi online
Toplam ziyaret : 76.106.658

Başlangıç Tarihi Bitiş Tarihi

Fikri KAPAN { KÖŞEMDEN }
YAZIK DEĞİL Mİ MEMLEKETE!!!


Devamını oku »

22.04.2024 09:17:43 tarihinde yazıldı
226 kez okundu

SAFRA KANAL TAŞLARINDA CERRAHİ DIŞI TEDAVİ YÖNTEMİ


Devamını oku »

14.03.2024 09:54:08 tarihinde yazıldı
554 kez okundu


(ESPRİYLE) KAREDEN YANSIYAN

EMİN ELLERDE OLUNCU..!


TUĞBA ARSLAN TAMİRCİ { KALEMİMDEN }
DİDEROT ETKİSİ


Devamını oku »

28.11.2023 12:54:26 tarihinde yazıldı
1472 kez okundu

Recep ÇETİN { TARİHTEN... }
DENİZ KIZI BİZİM ''KIZIMIZ'' DEĞİL!


Devamını oku »

21.11.2023 16:02:33 tarihinde yazıldı
559 kez okundu


Bu site en iyi IE5+ tarayıcı ve 1024 x 768 çözünürlükte izlenir.
Tüm Hakları Saklıdır
© 2006 EregliHakimiyet.Com - EregliHakimiyet.Net

Tasarım & Programlama RSNet tarafından yapılmıştır

Ereğli Haberleri